-
Türkan Soyalan
Tarih: 12-11-2024 20:40:00
Güncelleme: 12-11-2024 20:47:00
Günümüz dünyasında unvan, mevki, makam ve rütbe gibi kavramlar, insan hayatında büyük yer tutuyor. Çalışma hayatında kazanılan bu statüler, bireylere toplumsal bir değer, saygınlık ve güç katıyor. Ancak, derinlemesine baktığımızda, bu kavramların hepsi birer "cüzdan," "kimlik" veya daha doğrusu bir "ceket" misali. Tüm bu unvanları bir kenara bırakıp "insan" olmanın özü ile baş başa kalabiliyor muyuz? Ve bizden geriye gerçekten ne kalıyor?
Unvan ve Mevkiler: Hayatta mı, Ahirette mi Önemli?
Birçok insan, toplumsal statülerin yaşamın merkezinde yer alması gerektiği düşüncesiyle yaşar. Okul hayatından iş hayatına, hatta emeklilik dönemine kadar çoğu insan için bir hedef vardır: “Daha yüksek bir mevkiye ulaşmak, daha prestijli bir unvana sahip olmak.” Ne yazık ki bu unvanların ve statülerin, hayat sona erdiğinde geride bıraktıklarımız üzerinde bir etkisi yok. Sosyal medyada ya da toplum önünde paylaşılan başarı belgeleri, altın plakalar veya şatafatlı makam odaları kalıcı değildir.
Öldüğümüzde, arkamızda bıraktıklarımız sadece iyiliklerimiz, dostluklarımız ve başkalarına yaptığımız yardımlar olur. İnsanlığa kattığımız olumlu izler, ailemizde, dostlarımızda, çalışma arkadaşlarımızda ve belki de toplumumuzda anı olarak yaşamaya devam eder.
Başarı ve Güç Yanılsaması
Toplumsal başarı, unvan ve makamların arkasında bir “güç” hissi vardır. Bu, bizleri diğer insanlardan ayıran bir imaj yaratabilir. Bir statüye ulaşmak birçok kişi için güvenin ve gücün göstergesi olabilir. Fakat bu güç, gerçek hayatta sadece maddi başarılarla sınırlıysa geçicidir. Makamın verdiği gücü ve toplumsal baskıyı arkada bırakıp, sadece insan olmanın gerçek değerini keşfetmek cesaret gerektirir. İşte asıl cesaret, sahip olduğumuz tüm unvanları bir "ceket" gibi çıkarıp bir kenara koyarak, saf insan olarak hayata ve insanlığa değer katabilmektir.
İnsanlığın Değeri: Hatırlanan Miras
Bir atasözü der ki: “İnsanlar ölür, hatıraları kalır.” Gerçek mirasımız, topluma yaptığımız katkılar, insanlara ilham vermek ve çevremizdekilere sunduğumuz sevgi ve yardımdır. Öldüğümüzde, arkamızda yalnızca dostlarımızın gözyaşları, ailemizin duaları ve tanıştığımız insanların kalplerinde bıraktığımız izler kalır. Bu miras, tüm toplumsal statülerden daha değerli ve kalıcıdır. İyi bir insan olarak yaşamak, başkalarına katkıda bulunmak, hayatını sevgiyle ve dürüstlükle yaşamak kalıcı bir hatıra yaratır.
Çıplak Geldik, Çıplak Gideceğiz
Bu dünyaya gözlerimizi açarken yanımızda hiçbir şey getirmedik ve son yolculuğumuza çıkarken de hiçbir şey götüremeyeceğiz. Hayattaki en değerli şeyler mal varlığı ya da unvanlar değil, insanlara dokunabilmek, güzel bir örnek olabilmek ve insani değerleri yaşatmaktır. İşte bu yüzden, arkamızda bir “miras” bırakmak istiyorsak, maddi kazançtan ve geçici unvanlardan daha fazlasına odaklanmalıyız: İnsanlık, saygı, iyilik, dürüstlük.
Yaşamın sonunda makam, mevki ve tüm unvanlar bir "ceket" gibi çıkarılıp bir kenara asılır. Öldüğümüzde ise geriye insanlığımız ve yaptıklarımız kalır. Bu yüzden, gerçek mirasımızı belirlemek için bugün ne kadar insan olabildiğimizi sorgulamalı ve bu dünyada bırakmak istediğimiz izleri düşündüğümüz bir yaşam sürmeliyiz.